DOLAR 32,4375
EURO 34,7411
ALTIN 2441,873
BIST 9915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Liderinizi nasıl alırsınız?

Jim Collins’in, güçlü bir ekip çalışması, beş yıl süren araştırmalar ve toplamda15 bin saati aşan bir emek sonucunda yazdığı ‘’İyi’den Mükemmel Şirkete’’ kitabını okuyanlarınız vardır. Collins bu çalışmasında, toleranssız eleme kriterleri sonrası 1965, 1975, 1985 ve 1995’te Fortune 500’de yer alan 1435 şirketten önce 126’ya, sonra 11’e indirmeyi başardığı ‘’mükemmel’’ şirketlerin liderlerini mercek altına alır. Alınan sonuçlara göre bu şirketlerin liderlerinin genel önyargıların aksine, kişisel alçakgönüllülük ve yaptırım gücünün paradoksal karışımı olan, arka planda kalmayı tercih eden, sakin, hatta utangaç insanlar olduğundan bahseder. Şöyle de ekler; ‘’Patton ve Caesar’dan ziyade Lincoln ve Sokrates’a benziyorlardı.’’

Collins, böyle liderlerin yönetiminde koşulların kendiliğinden doğruluk yarattığını, bu şekilde bağlılık, motivasyon gibi sorunların büyük oranda kendiliğinden ortadan kalktığını iddia eder. Onların ‘’önce ne, sonra kim’’ demek yerine, ‘’önce kim, sonra ne’’ diyerek ilerlediğini de özellikle vurgular. Kitaba göre piramit şöyle yükselir:

Tabandaki birinci düzey liderde; yetenek, bilgi, beceri, çalışma ortamına uyum sağlayan bir karakter ve tüm bunlarla üretken katkıda bulunabilme yetisi mevcuttur.

İkinci düzeye geldiğimizde, ekibin başarılı olması için sürece bireysel yeteneklerini katan ve ekip üyeleri ile uyum içinde çalışan lideri görürüz.

Üçüncü basamakta, önceden belirlenmiş hedeflere varmak için insanları ve kaynakları etkin bir biçimde organize eden bir orkestra şefi vardır.

Dördüncü düzeye tırmanan lider, açıkça ifade edilmiş zorlu bir vizyona bağlı olup onu kararlılıkla izler, daha yüksek standartlar için herkesi teşvik eder.

Beşinci düzey liderde tüm bunlara ek olarak başka boyutlar görürüz. Bu lider, kişisel planda samimi bir alçakgönüllülük ile mesleki anlamda sarsılmaz bir iradenin karışımı sayesinde kalıcı bir mükemmellik sağlar. Ilımlılıkla kararlılık, alçakgönüllülükle korkusuzluk yan yana seyreder.

Şunu üzerine basa basa vurgulamak gerekir ki Jim Collins’in tanımladığı ‘’liderlikte beşinci düzey’’ ideolojik değil, ampirik bir bulguya dayanmaktadır.

Beşinci düzey liderlerde gözlenebilecek en önemli özellik şudur: İddiasız duruşlarının arkasında, adandıkları konularda asla taviz vermeyen iddialı bir iç disiplin saklarlar. Karşı karşıya oldukları güçlüklerin sonunda başarıya ulaşacakları konusunda yıkılmaz bir inançları vardır. Mevcut durumun en acımasız gerçekleri ile yüz yüze gelme konusunda, disiplinli düşünce, etik değerler, güçlü bir felsefe ve girişimcilik ruhu konusunda iddialı, hiyerarşi, aşırı kontrolcülük dürtüsü, mikro yönetim, spotları üstüne çevirme, tek yönlü iletişim, narsizm konusunda iddiasız.

Bir an, izlediği liderlik yolu ile tarihte rol model olmuş Mahatma Gandhi’yi gözünüzün önüne getirin. Kendisine sokakta bugün rastlasanız ve yanlışlıkla çarpsanız, Hindistan’ı İngiltere mandasından kurtarabilecek o kişi olabileceğini düşünür müydünüz? Ufacık tefecik, heybetsiz, cüssesiz, pek de mağrur durmayan böyle bir figürün dünyaca tanınan bir lider olduğunu size söyleseler şaşırırdınız muhtemelen. Cevabınız ister evet ester hayır olsun lütfen nedenini şöyle bir sorgulayın.

Gandhi de tıpkı bir beşinci düzey lider gibi önce ‘’kim?’’ sorusu ile yola çıktı. Hayat amacı doğrultusunda doğru insanlardan oluşan bir yaşam kurguladı. ‘’Ne?’’ sorusu sonradan geldi, ‘’Hindistan’ın bağımsızlığı’’. Çünkü o yola çıktığı insanların bağımsızlığı hak ettiklerine inandı ve bu konuda sorumluluk aldı.

Beşinci düzey liderler, küçük küçük doğru düşünceler örgüsü ile oluşan büyük tek bir düşünceye imza atarlar. Umursadıkları şey ne kendileri ne azınlık ne de çoğunluktur. Umursadıkları şey bütünün kendisidir. Hatta Gandhi ‘’çoğunluğun davranışının azınlığı bağlaması hurafe ve kötülüktür’’ der. Bu tür bir bakış açısı sorgulamayı teşvik ederek bütünün iyileşmesine varan yolun önünü açar.

Beşinci düzey liderler, liderlik görevine otoritenin ancak belirli bir yere kadar gidebileceğini bilerek yaklaşılması gerektiği tarafındadır. Yolu sürdürebilmek ve tamamlayabilmek için başka değerlere ihtiyaç vardır. Üstelik bu değerler devinim halinde olmalı ve Ralph Waldo Emerson’ın sözleri ile ‘’anlamsız bir tutarlılık’’ gösterme tuzağına düşmemelidir. Swadeshi Kanununda bu fikri destekleyen şu madde geçer: ‘’İyi bir şey bile eğer saplantı haline gelmişse, iflas etmiş demektir.’’ Alan Axelrod da Gandhi ilkelerini iş dünyasına uyarladığı kitabında şöyle bir cümle kullanır: ‘’CEO’lar tıpkı bilim adamları gibi, kendi yaklaşımlarını değiştirecek keşifler yapmayı sürdürmelidir.’’ Çünkü iyi bir lider rütbesini her gün yeniden kazanır. CEO’lar, yöneticiler ve diğer iş dünyası liderleri kendilerini değerlerin, amaçların, stratejilerin ve taktiklerin sürekli yeniden değerlendirildiği bir konuma koymalıdır.

Dünya deviniyor, dünya değişiyor. Lider dediğimizde zihnimizde canlanan baskın karakter figürünü revize etme vakti geldi de geçiyor. Sürdürülebilirlik sadece tükettiğimiz çevresel kaynaklar değil, tükettiğimiz insani değerlerle de ilgili. Kalıcı bir şirket olmanın yolu, öz değerlere ve para kazanmanın ötesinde bir amaca sahip olarak gelişmeyi teşvik eden liderlerden geçiyor. Bu, beşinci düzey liderlerin egolarının olmadığı anlamına gelmiyor. Onlar sadece egolarının ihtiyaçlarını bireysel anlamın ötesine taşıyorlar. Ve egolarımızın baskın yüzünü gösterdiği zamanlarda şefkate ve yapıcılığa sığınmayı başarıyorlar.

1800’lerde yaşamış Amerikalı filozof Henry David Thoreau’nun sözleri ile kapatmak isterim; ‘’En iyi yöneten, en az yönetendir.’’


YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.