DOLAR 34,2673
EURO 37,3428
ALTIN 2911,288
BIST 8699,19
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

2019 gelirken ekonomik gidişat!

Uzun süredir ekonomik kehanette bulunmadığımı fark ettim. Son iki yıldır yaklaşan büyük fırtınaya dair çok yazı yazdım. Özellikle gayrimenkul piyasasının ve müteahhitlerin zora gireceklerini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım. Bunlar 2018 yılı içinde gerçekleşince “Ben demiştim” yazıları yazmak hiçbir anlam ifade etmiyor.

Herkes sıkıntıyı hissettiği an keşkelerin pek bir önemi kalmıyor. Yılın sonuna yaklaşırken 2019 resmi de yavaş yavaş belirmeye başladı. Tabi ki günlük piyasa hareketlerini tahmin etmek çok zor ancak makro ölçekte neler olabileceğine dair emareler çoktan görülmeye başladı. Ben de yeni bir tahmin yazısı yazmanın zamanıdır diye düşündüm.
Öncelikle bizim gibi gelişmekte olan piyasalara (EM) para girişinin 2019 yılında daha da daralacağı bugünden görülüyor. Tüm EM’lerin hissedeceği bu daralma Amerikan merkez bankasının açıkladığı faiz artırımları nedeniyle olacak. Türkiye’nin bu daralmadan diğerlerine nazaran daha negatif etkilenmesi olası, zira bizim ekonomimiz sıcak para girişine bağlı, kronik cari açık problemimiz var ve bir türlü yapısal reformlara girişerek yabancı yatırımcıya yeni bir hikaye veremiyoruz. Faiz enflasyonun sebebiyle bile hızlı kur hareketleri nedeniyle istenilen sıcak para girişi sağlanamıyor. Ekonomi idaresi ülkede bir daralmanın kendilerine siyasi faturası olacağını öngörerek en azından Mart seçimine kadar kritik sektörlere vergi indirimi ile ekonomiyi canlandırmaya çalışıyor. Ancak söylemek gerekir ki bu politika orta vadeli ekonomik planda açıklanan enflasyonu düşürme hedefiyle uyumlu değil. Üstelik yabancılar da temel olarak bir politika değişikliği olmadığının ve günlük müdahalelerle yangına kovayla su atıldığının gayet farkındalar.
Geçtiğimiz iki ayda görülen TL’deki hızlı değer kaybı Kasım başında ivme kaybetti ve bir miktar toparlanma görüldü ama bu harekete yol açan temel sebepler hala ortada duruyor. Türk şirketleri hala aşırı döviz borçlusu, halk hala TL’ye güvenmiyor ve mevduatların yarısından çoğu dövizde park etmiş durumda, faizler ve enflasyon beklentisi çok yüksek, öyleki 2019 ilk çeyreğinde %30’ları görebileceğimiz hesaplanıyor. Bu ay yaşanan durulma tamamen gergin politik söylemlerden vazgeçilmesinin bir sonucu ama yalnızca vaatlerle devam ettirilemeyecek bir geçici iyimserlik bu. Türkiye’yi bir süre taşıyan konut sektörü durdu, burada yalnıza reel getiri negatif değil nominal fiyatlarda düşüş eğiliminde, üstelik artan maliyetler ve yüksek enflasyon oranına rağmen. TL’nin değer kaybı bir miktar yabancı alıcıyı çekse de toplam satışların %5’ini dahi bulmayan satışların ülke ekonomisine derman olması sözkonusu olamaz. İhracata dayalı sektörler bu dönemde biraz avantaj kazandı ancak turizmde olduğu gibi karlılık oranlarımız düşüyor. Yani daha fazla satış yapıyor ama daha az kar sağlıyoruz. Temel olarak tüm sektörlerimiz aynı zamanda ara mal ithalatına bağımlı. Değersiz TL ithalatı kısarak cari açığı düşürücü bir etkide bulunsada aslında bu ihracaatı da vuran bir durum çünkü bizde ithalatın büyük kısmı lüks tüketim değil ara malı ithalatı. 2019 yılına ilişkin büyüme tahminleri %1 gibi Türkiye için kritik rakamlara revize edildi. Bu her yıl nüfusu %2 büyüyen bir ülke için aslında küçülme demek.
Merkez Bankası dahi önümüzdeki yıl enflasyonun yüksek kalacağını kabul etmiş durumda. Yani faizlerde de bir düşüş olması olası değil. Hem yabancı para girişi hem de yurtiçi tasarruflar yetersiz olunca paranın maliyeti daha da yükselecektir. Benim beklentim ilk çeyrekte yeniden faiz artırımı konuşmaya başlayacağımızdır. Bu nedenle öyle tüketici veya konut kredilerinde bir geri çekilme beklenmemelidir. Tabi ki bu iç talebi kısıtlayıcı ve enflasyon kontrolünde olumlu bir durumdur ama beraberinde batan şirketler, daralan kar marjları ve yüksek işsizlik oranını getirecektir. 2018 yılında yaşananlar bir kriz değildi, yalnızca gelen depremin ön dalgalarıydı. Asıl 2019 yılında konkordato furyasının ne olduğunu göreceğiz, faizler ve kurlar yükselişe geçecek. Belki bankaların 2019 dolar kuru tahmininin 7’nin üzerinde olduğunu söylemem bir ipucu oluşturabilir. Bu dönemi ekonomide küçülme yaşanmadan atlatabilmemiz gerçekten sürpriz olur. Öyle bir dönemdeyiz ki hem ABD’nin Çin’le yürüttüğü ekonomik savaş ve Çin’i daha fazla büyütmeme çabası, hem de İran kaynaklı petrol maliyetlerinde beklenen yükseliş Türkiyeyi vuracak diğer sebepler olacak. Dış ticaretimiz bu savaş nedeniyle daralabilir ve enerji maliyetlerimiz yükselebilir. Her ikisi de büyüme üzerinde olumsuz etkisi olacak faktörlerdir.
Böyle bir ortamda ilk akla helen bankacılık sektöründe halen özkaynak yeterliliği sorunlu gibi durmuyor ama bankacılıkta da karlar daralmaya başladı. Yükselen faizler banka kar marjlarına olumsuz etkide bulunuyor diğer yandan yaşanan dalgalanmalar ve artan ülke riski yurtdışından sağlanacak yeni borçlanmalar üzerinde baskı oluşturacak. Yani para fazlasıyla kıt ve değerli olmaya devam edecek. Bu ortamda bankalarımızın borç yenilemelerini sorunsuz yapabilmeleri gerçekten çok önemli olacak. Ancak kamu bankalarının durumu zor, zira hükümet baskısıyla konut gibi kritik alanlarda düşük kredi faizi yoluyla sağlanan sübvansiyonlar sermayelerin erimesine neden olacaktır. Bu da kamu bankalarına sermaye konmasını gerektirecektir. Tabiki bunun ekonomiyi kontrollü şekilde daraltarak enflasyonu düşürme politikasıyla uyumlu olmadığını söylemeye gerek yok.
Türkiye’nin ekonomik risklerinin bir kısmı da politik duruşundan kaynaklanıyor. Suriye’de devam eden müdahale, göçmenlerin yüksek maliyeti, PKK ile devam eden çarpışma, ABD ile stratejik farklılıklar ve sık sık ABD’nin Türkiyenin önüne engeller koyması, AB’den uzaklaşmamız ve ne yöne gittiğimizin belirsizliği, Rusya ile yakınlaşmanın ABD’yi kızdırması, Orta doğuda Arap devletleri ile Katar hariç mesafeli ilişkiler, İsrail ile hiç bitmeyen gerginlik… Bunların hepsinin ülkeye bir ekonomik maliyeti var. 2019 yılına girerken ülke ne yöne gideceğini bilmeden büyük dalgalarda alabora olmamak için uğraşan bir gemiye benziyor. Bu yıl bayağı su aldık ama hala yüzüyoruz. 2019 da çok dikkatli olunmazsa gemiyi batırabiliriz.

Bu sabah spesifik olarak konut projeleri ve müteahhitler için durum ne olur diye sordular, söyliyeyim; Konut satışları düşmeye devam edecek. Kredi faizleri ve kur daha da yükselecek. Ekonomik büyüme düşecek. İnşaat şirketlerinden sermayesi zayıf olanlar batacaklar. Kalan büyük oyuncular konsolide olacaklar. İşsizlik oranları yükselecek. Yabancı alımlarının oranı düşük olduğu için asla tüm sektörü sırtlayamaz. Proje teslimleri gecikecek veya yapılamayacak. Yeni proje arzları askıya alınacak. Oyuncular eldeki stoğu üçe beşe bakmadan satarak nakde dönmeye çalışacak. Yani kısaca bugün yaşananların şiddeti giderek artacak 2019’da.

YASAL UYARI

Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.


YORUMLAR

Solve : *
24 − 5 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.