DOLAR 32,4518
EURO 34,5092
ALTIN 2476,539
BIST 9626,19
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Alışkanlıklarımızın arkasına bakmak…

“Her alışkanlık,işlevsel olabilmek için tüm parçalarına ihtiyaç duyar.Eğer bazı parçaları eksik olursa alışkanlık da dağılır…”Zamanın Çarkı/Carlos Castenada

Alışkanlık, çoğunlukla kitaplarda mekanik bir düzen olarak ifade edilmektedir. Ancak o, daha çok rutin işleri sistematize ederek aslında aynı anda birçok işi yapma imkânını insanoğluna bahşeden bir nimet olarak anlaşılmalıdır. Bu çerçeveden bakıldığında araba sürerken, beyin aktivitelerini işe koşmak ya da telefonla konuşurken aynı anda çiçekleri sulamak vs. gibi eylemler aışkanlığın aslında bazı davranışları otomatize ederken bilişsel düzeydeki becerilere ve davranışlara yer açarak akli hareketin ön plana çıkmasına yardımcı bir özellik olarak yorumlanabilmektedir.

Alışkanlıklar doğuştan gelen bir özellik olmayıp tamamen sonradan kazanılan davranışlar, düşünceler ve duygular tarzında karşımıza çıkarlar. Yunan düşünür Aristo,İslam bilgini ve düşünürü İbn-i Sina’nın ALIŞKANLIKLAR üzerine yazdığı yazılar bu gün hala otorite olarak karşımıza çıkmaktadır. “Kişisel alışkanlıklar yalnız ifadelerimizde değil tüm tutum ve davranışlarımız ile hayatın karşısında takındığımız tavırlarımızda da kendini göstermektedir.” Der Aristo.

Alışkanlıkları beşeri (fiziksel), manevi (duygusal) ve zihinsel olmak üzere üç ayrı bölüm altında inceleyen İbn-i Sina;” İlk tepkiyi algılara dayalı duygularımızla veririz.Daha sonra beşeri merkez en son olarak da zihin merkezimiz devreye girer.”demiştir. Gurur,kıskançlık, öfke gibi var olan duygusal alışkanlıklarımız varsa, bu alışkanlıklarımız bu durumlar karşısında göstereceğimiz tavırları etkisi altına alır ve bizi istedikleri gibi yönlendirirler.Olumsuz Alışkanlıklardan kurtulmak için değişimlere açık olacak uyanık bir zihne sahip olmalıyız yani farkındalık. Bir çoğumuz düşünme alışkanlıklarından ya da yeme gibi basit görünen ama altı oldukça derin bir yönümüzden muzdaribiz. Kurtulmak istediğimiz o kadar çok alışkanlığımız var ki,nereden başlayacağımızı bir türlü bilemiyoruz. Onların arkasına saklanıp,değişmesini istemediklerimize sıkı sıkıya yapışıyoruz.

Şimdi alışkanlıklarımızdan kurtulma zamanı. Alıştığımız biçimde yaşamak,dışarı çıkmak,dünyevi işlerimiz için de oyalanmak,sinemaya gitmek,dışarda yemek yemek,arkadaşlarla buluşmaların ara zamanı. Rutine bağladığımız ruhlarımız uslu uslu söz dinleyip,bizim yaptıklarımıza boyun eyerken,kendini sürekli okşamayı seven ego ile el ele tutşmuş zihinin şimdi RUHU dinleme zamanı. Kendimize kurduğumuz her birimize ait olan bu dünyaların içinde her gün yüzlerce alışkanlığa meğil ediyoruz. Rutinlerimizden çıkmak için alışkanlık olmuş kavramları biraz temizleme zamanı diye düşünüyorum. Hergün aynı saatlerde uyanmaya alışmış bedenlerimiz artık alıştığı saatlerin içinin aslında ne kadar da boş olduğunu,sadece hayatta kalabilmek için yapmamız gerekenlerin ne olduğunu bilme zamanı olduğunu anlatıyor. Gereksiz ayrıntı ve olumsuz alışkanlıklarla doldurduğumuz dünyamızın,yaşamda olma anlamımızın kocaman resmine bakıyoruz belki de.

Zamanımızı çerez ettiğimiz dosya ve evraklardan,gereksiz tartışma ve mutsuzluklardan ayrılma zamanı. Maddi değerlerin yükseldiği,paranın her şeyi elde edebilme gücüne ulaştığı ve aslında kendi gölgesinden korkan insanın olağanlaşmış,alışkanlıklarla dolmuş yaşamın parçalarından söz ediyorum.Bu sabah dün sabah olduğu gibi uyanırken,bizden habersiz ama bizi sürekli yorarak konuşan zihinlerimizin nasıl da dolu olduğunu fark ediyoruz belki de. Belki de,asıl yapmamız gerekenlerin ne olduğunu görme zamanımız,yediğimiz yemeğin bir ritüel olma zamanı,karnı tok sofradan kalkmanın şükran ile bitmesi gerektiğini anlama zamanı,gereksiz yere satın aldıklarımızın ne kadar da çok olduğunu farketme zamanı.

Aslında en büyük erdemin SEVGİ olduğunu anlama zamanı belki de. Sevgisiz olan her kalp şüpheci ve keder doludur,içinde biriktirdiği yalnızlık formunu rutin arkadaş buluşmaları ve günlük rutinleri ile geçiştirmeye çalışır. Sevginin koşulsuz olduğunu unutup ona yeni manalandırmalar yapar,senin için yaptım demeyi öğretir

Egosu,bizim için demekten itina ile uzak durur. Menfatleri ve beklentilerinin içinin dolup taşmasını bekler ve sonra bunun adına sevgi der. Sevgiyi kendine alışkanlık etmek ister ama parçalar her zaman yerli yerinde olmaz. Ayrılıp dağılma,parçalanma sürecinde sıkı sıkıya tuttuğumuz bir sevgi alışkanlığı da kaybolup gider. Her edindiğimiz alışkanlık bizi sınırlandırmalar içine sokar,alışkanlığın ayakda kalabilmesi için şartlarımızı zorlarız,kimilerimiz bunlara oldukça bağlıdır.

Basit bir alışkanlık olan yeme-beslenme biçimimiz aslında Nef’s kavramına uymadığımız için,sırf canımız çektiği için başı boş kalır,kendimizce bazı yiyecekleri yasaklarız,değişen şartlardan ve değişmekten hoşlanmayız zira değişim alışkanlıkların tutunduğu parçaları yok eder. Alışkanlıklarımızın bazılarını da yaşadığımız travmatik olaylarla buluştururuz. Alışkanlıklar üzerimizde taşıdığımız stresle başa çıkmanın basit bir geçiştirmesidir.

Geçiştirdiğimizi sandığımız her şey bir gün karşımıza çıkacaktır,saklamaya,bastırmaya çalıştığımız her fiziksel-zihinsel ve duygusal alışkanlıklarımız bir depremin sarsıntı sonrası bıraktığı harabeler gibidir.
Harabelerimizden çıkmak için bugün Alışkanlıklarımıza tekrar tekrar,geçiştirmeden,farkındalıkla bakabilmemiz dileklerimle…

 


YORUMLAR

Solve : *
24 × 9 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.