DOLAR 32,5346
EURO 34,9601
ALTIN 2429,619
BIST 9707,6
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Borsanın Hydra ejderhası

“1165 yılında tuhaf bir mektubun kopyaları Batı Avrupa’da dolaşmaya başladı. Bu mektup Babil Kulesi ve Gençlik Pınarını içeren fantastik bir alemden söz ediyordu. Anlatılan bu fantastik bölgede hüküm süren kişi, mektubun yazarıydı: Prester John. Bu efsanevi krallık ve onun güçlü hükümdarı Uzak Doğu’da çok büyük bir Müslüman ordusunu yenmişti ve Kudüs’e gitme konusunda Haçlılarla aynı amacı paylaşmaktaydı. Avrupa Haçlı Seferleri’yle kaynarken bu kadar güçlü hükümdardan mektup gönderilmesi Avrupa liderlerinde kuvvetli bir coşkuya sebep olmuştu. Çünkü kendilerine destek olacak güçlü Hristiyan Krallıklar arıyorlardı…

Kuvvetli Kral Prester John’un çekiciliği o kadar uzun yıllar Avrupa liderlerinin aldığı kararları etkiledi ki sonunda Avrupalı haritacılar bu Krallığın yeri hakkında tahminlerde bulunmaya başladılar. 13. ve 14. yüzyılda Avrupalı misyonerler yeniden canlandırılan İpek yolundan geçerek doğuya gittiler. O tarihte Prester John 100 yaşını geçmiş olacağı için onu değil, onun torunlarını arıyorlardı.

Prester John’un ismi birçok Orta Asya hükümdarıyla ilişkilendirilmiş olmasına rağmen ellerindeki kaynaklardan dolayı misyonerler ilk başta Moğol topluluğuna yöneldiler. Ancak kısa bir süre içerisinde Moğolların çoğunun Hristiyan olmadığı ortaya çıktı. Moğolların olmadığı anlaşılınca kaşifler yeni ipuçları aramaya başladılar ve bunun sonucunda güneye doğru yola çıktılar.

Kaşifler, güneye doğru yola çıktığında Etiyopyalı seyyahlar da kuzeye gitmeye başlamışlardı. Etiyopya 4. yüzyılda Hristiyanlığa geçtiği için Afrika’yla ilgili hikayeler, Prester John krallığı ile mükemmel şekilde uyuyordu. Bu yüzden Etiyopyalı ziyaretçiler, Avrupalı bilgin ve haritacıların hemen dikkatini çekti. Portekizli kaşifler, bunun doğru krallık olup olmadığını anlamak için Afrika’yı hızlı bir şekilde geziyordu.

Etiyopyalılar, Avrupalı misafirlerinden, Avrupalılar da Prester John zannettikleri hükümdarla iş yapmaktan oldukça memnundu. Etiyopyalılar, başta Portekizlilerin hükümdarlarına hitap ettiği bu sıra dışı isim karşısında şaşırmış olsalar da bu ismin kendilerine verdikleri diplomatik gücü kısa süre içerisinde kavradılar. Bu sebeple Etiyopyalı diplomatlar, Prester John’un tebaası rolünü oynadılar. Portekizliler ise zafer kazanmışçasına -mektubun Avrupa’ya yayılmasından 350 yıldan fazla bir süre sonra- efsanevi hükümdarla ittifaklarını duyurdu.

Uzun zamandır beklenen bu ittifak bölgesel bir güç olan Adal Saltanatının Etiyopya’yı işgal etmesi ile sınandı. Portekizliler, birlikler göndererek Etiyopyalıların kazanmasını sağladı fakat bu şekilde, Etiyopya’nın Avrupa’nın umduğu gibi güçlü bir ittifak olmadığı da ortaya çıktı. Daha kötüsü, gittikçe hoşgörüsüz olan Roma Katolik Kilisesi, Etiyopya’yı Hristiyan inanışına uymayan kafirler olarak görmeye başladı ve ideal Hristiyan olarak gösterdikleri insanları sonradan kafir olarak nitelendirdi. 1630’larda Etiyopya, Avrupa ile bağlarını kesti ve daha sonra ki iki yüzyılda, Prester John’a ait krallık efsanesi unutulmaya yüz tuttu. Böylece, hiçbir zaman var olmadığı halde tarihe geçen kralın saltanatı da bitmiş oldu.” (Salvadore, TedTalks)

Fama, Antik Roma’da söylenti, dedikodu ve şöhret Tanrıçası… Fama’nın büyük kanatları vardır ve her kanadın dibinde gözü, kulağı ve ağızı vardır. Bu yüzden bu Tanrıça sayısız göze, kulağa ve birçok ağza sahiptir. Her söylenti duyulsun diye trampeti vardır, başı yerde ayakları ise bulutlarda olan bu Tanrıça küçük olanı büyük büyük olanı muhteşem gösterir. Her şeye kanma, korku, yalan, neşe, dehşet ve cazibe bu Tanrıçanın arkadaşlarıdır. Fama, öğrendiklerini ilk başta donuk bir fısıltıyla söylemeye başlar, ardından herkes öğrenene kadar daha yüksek sesle tekrar etmeye devam eder.

Fama’nın trampeti günümüzde nasıl çalmaya devam ediyorsa; yıllar önce de bu trampetten ortaya çıkan bir söylenti Avrupa’daki liderlerin kararlarını yaklaşık 400 sene etkilemiş, kıtalar arası diplomasinin gelişmesini ve Coğrafi Keşifler ‘in hız kazanmasını sağlamıştır. Öte yandan birçok iç savaşa da neden olmuştur. Bugün ise efsanevi Kral Prester John’un aslında hiç yaşamadığı ve mektupta bahsedilen muhteşem krallığın olmadığı biliniyor.

Söylenti; Homeros’a göre Zeus’un bir elçisi, Hesiodos’a göre afacan, hafif ve kolayca kandırılabilen ama kurtulması epey zor bir şey, Sosyolog Robert Bartholomew ve Peter Hassall’a göre ise kanıtlayıcı kanıtlardan yoksun, insanlar tarafından algılanan hikayelerdir. Kelime anlamına bakıldığında, ağızdan ağıza dolaşan ve doğru olup olmadığı bilinmeyen haber anlamına gelmektedir. Ancak daha detaylı ele alındığında söylentinin, insanlar tarafından kullanılan birer silah olduğunu görürsünüz. Çünkü insanların, söylentileri başkalarına zarar verecek şekilde yaymaları bir stratejidir. Bu sayede başkaları zarar görürken kendileri kazanç sağlayabilir. Dolayısıyla da söylentiler bencil amaçlar uğruna acımasız bir şekilde kullanılabilmektedir. Antik dönem toplumlarında intikam peşinde olanlar, düşmanlarını üstün fiziksel güçleri veya sihirli yetenekleri ile yenebiliyordu. Ancak böyle yetenekleri ve fiziksel güçleri olmayan, toplumun fiziksel açıdan en güçsüz insanları ise düşmanlarını dedikodu ve söylenti ile yeniyordu.

Toplumdaki her kesim dedikodu yapma ve söylenti yayma arzusu az ya da çok barındırmaktadır. Tufts Üniversitesi ve New York Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan çalışmada bir söylentiye inanma olasılığının eğitimle, cinsiyetle ya da nerede yaşandığıyla ilgisi bulunmamaktadır. Tüm mesele söylentinin kendisiyle ilgilidir. Çalışmayı yürüten araştırmacılardan biri olan Greenhil’e göre; önemli olan söylentinin kişinin dünyasına kolayca yerleşip yerleşmemesiyle ilgilidir. İnsanlar kendilerini tehlikede hissettiklerinde, bir söylentiye defalarca maruz kaldıklarında ya da önceden sahip oldukları görüşlerle uyuşan bir söylentiyle karşılaştıklarında söylentilere daha fazla inanma eğilimi gösterirler. Her söylentinin bir hedef kitlesi bulunduğu için her kitlenin inanacağı bir söylenti vardır.

İnsan beyni devamlı olarak doğru ya da yanlış biçimde bir şeylere anlam bulmaya çalışır. Söylentiler ortaya çıktığında eğer bir konuda bilgi eksikliği varsa söylentinin yayılması için gerekli ortam hazırdır. Çünkü bilgi eksikliğinin olması kuvvetli bir belirsizliğe sebep verir ve belirsizliğin olduğu ortamlarda insan endişeleri güçlü bir bilgi arzusuyla birleşir. Bu yüzden de söylentilere daha kolay bir şekilde inanırlar ve duydukları söylentileri kullanmaya oldukça eğilimli olurlar. Tek bir söylenti insan zihnine ulaştığı anda orada takılıp kalır ve insanlar bu söylentilerin etkisinden kolay kolay kurtulamaz. Bir karar verecekleri zaman akıllarında kalan bu söylenti onların kararlarını etkilemeye başlar.

Duygusal akıntı, insanı bu denli etkileyen söylentilerin yayılmasına neden olan etkenlerden biri olarak karşımıza çıkar. Psikolojik stres koşullarının olduğu zamanlarda söylentiler normalden daha etkili bir şekilde yayılarak kuvvetli panik ortamı veya coşku ortamı yaratabilir. Günümüzde internet aracılığıyla söylentiler daha hızlı bir şekilde kişiler arasında yayılmaktadır. Araştırmalara göre her gün 3800’den fazla web sitesi oluşturulmakta ve 600.000 sayfadan fazla dosya eklenmektedir. Böyle veri girişinin çok olduğu bir dönemde, bir söylenti, bilgisayar becerisi minimum olan birisi tarafından bile neredeyse anında yayılabilir ve birkaç saat içerisinde bir şirket bunun sonucunda feci mali kayıplar ya da kuvvetli kazançlar yaşayabilir.

Gordon Allport ve Leo Postman tarafından yazılan “The Psychology of Rumor” kitabında belirsizliğin olduğu ortamlarda söylentilerin daha hızlı yayıldığı dile getirilmiştir. Herhangi bir piyasa iyi bilir ki yaygın bir belirsizlik duygusu finansal piyasaların en önemli parçalarından biridir. Bu yüzden de söylentiler finans sektörünün değişmez taşlarındandır. Ekonomik söylentiler yatırımcılar arasında büyük ölçüde bulaşıcılık gösterebilmektedir. Ayrıca bu söylentiler kişilerin davranışlarını etkileyen birincil neden haline gelebilmekte ve yatırımcıların yatırımlarını etkileyecek şeyleri yapma ya da yapmama nedenleri için temel olabilmektedir. Bu yüzden de bir kesimi büyük zararlara uğratırken bir başka kesime oldukça yüksek karlar sağlayabilir.

2000 yılında California’da bilgisayar ağı ekipman üretici Emulex’in mali durumu hakkında kasıtlı olarak yanlış bir rapor yüklendi ve 25 Ağustos 2000 tarihinde ise Emulex’in SEC(Securities and Exchange Commission) tarafından federal bir soruşturma altında olduğu ve şirketin genel müdürünün istifa ettiğine dair haberler çeşitli internet sitesinde dolaşmaya başladı. Doğrulanmamış haberlerin etkisi çok hızlıydı, 15 dakika içinde Emulex hisseleri yüzde elliden fazla değer kaybetmiş ve şirketin piyasa değerinde yaklaşık 2.45 milyar dolarlık bir kayıp meydana gelmişti. Öğleden sonra aldatmaca haberler keşfedilmiş ve şirketin haberler ile dolandırıcılığa maruz bırakıldığı söylenmeye başlanmıştı. Bu olumlu söylemlerle birlikte hisse senedi zararlarının çoğunu telafi etmiş oldu. Ancak bazı ekonomistlere göre; bu doğruluğu belli olmayan söylentilerden dolayı küçük yatırımcılar ciddi zararlara uğrarken Emulex şirketi düşünüldüğü gibi zarar etmemiş hatta bu söylentilerden büyük ölçüde fayda sağlamıştı.

Sosyal Psikolog Ralph Rosnow’a göre olaylar ne kadar kafa karıştırıcı olursa, insanlar o kadar çok hikayeler icat etmeye ihtiyaç duyar ve bu sayede endişelerini dindirirler. Belirsizlik arttıkça bireylerde ortaya çıkan stres artmaktadır ve zamanla bireylerin bu stresle baş etmesi oldukça zor hale gelir. Bundan dolayı yatırımcılar beklenmedik olaylarla ya da beklenen olayların beklenmedik sonuçlarıyla karşılaştıklarında stresleriyle baş etmek için inançlarını destekleyecek, onları motive edecek bir umut arayışında bulunurlar. Nasıl bir rastlantıdır ki yukarıda bahsettiğimiz söylenti tanrıçası Fama, umut tanrıçasının kızıdır. Yani umut söylentiyi doğurmuştur. Umudun doğurduğu söylentiler yatırımcının isteğiyle ne kadar örtüşürse ve doğrulanmamış bu bilge, yatırımcıya ne kadar çok kaynaktan ulaşırsa söylentinin inandırıcılığı da o kadar yüksek olacaktır. Umulan veya korkulan gelecekteki olayları yansıtan söylentilerin yatırımcı üzerindeki etkisi o kadar kuvvetlidir ki gelecekle ilgili iyimserliklerinin veya karamsarlıklarının, satın alma isteği üzerine etkisi bulunmaktadır.

Yatırımcıların işlem yaparken kullandıkları bir cümle vardır: Beklentiler alınır gerçekler satılır. İngilizcede bu cümle “buy the rumor sell the news” diye kullanılır ve rumor söylenti anlamında kullanılmaktadır. Bu yüzden de bu cümledeki beklenti iki şekilde yorumlanabilir. Eğer yatırımcı hisse senedi analizlerinden sonra bir beklentiyle yatırım yapıyorsa bunda bir sıkıntı yoktur fakat analiz beklentisi doğrultusunda değil söylenti beklentisinin doğrultusunda yatırım yapıyorsa, bu durum ileride yatırımcının portföyünde sıkıntıya sebep olabilir. Çünkü söylentiler kitle davranış olgusundan biri olduğu için devamlı dolaşım halindedir ve bilgiler dolaşım sürecinde birçok dönüşümden geçer. Yatırımcı, söylenti sürecinin kaçıncı dalgasında olduğunu bilmeden hisseye gereğinden fazla güvenebilir ya da hiç güvenmez. Yatırımcı bir söylenti duyduğu zaman ortamdaki belirsizlik seviyesinin hangi boyutta olduğunu ve insanların bilgi taleplerinin arzları aşıp aşmadığını kontrol etmesi gerekir. Çünkü bilgiye olan talep arzları aşmaya başladığında doğaçlama haberler normalden daha fazla ortaya çıkacak ve daha çabuk yayılacaktır.

Unutulmaması gereken bir diğer durum, borsanın içinde bulunan yatırımcılarda gizlidir. Borsa yatırımcılarının oluşturduğu topluluk parçalanmaz bir bütünü ya da bir ve eş olan şeylerin bir araya gelerek oluşturduğu bir bütünü temsil etmez. Bu iki durum borsada yatırımcıların oluşturduğu bütünün gerçekliğiyle çelişir. Borsa yatırımcılarının oluşturduğu bütün, parçalı bir yapıya sahiptir. Bu parçalı yapı birbirine benzemeyen yatırımcıların bir araya gelmesiyle oluşur. Peki, bu yatırımcılar hangi şekillerde birbirine benzemez. Bir kesim vardır ki sayıca çok olmasına rağmen küçük birikimlerle piyasaya yatırım yapar. Diğer yatırımcı topluluğu ise, sayıca az olmasına rağmen portföy miktarı oldukça yüksektir. Büyük yatırımcı olarak da bilinirler.

Gözden kaçmaması gereken şey, borsanın toplumla ilişkisi olduğu gibi borsa da bulunanların da toplumla ilişkisidir. Yani, toplumda ekonomik gücü elinde bulunduranların söz söyleme ve söyledikleri sözün dinlenme kapasitesi yüksektir. Dikkat! bu kapasite bazı söylentilerin dolaşıma girmesine de neden olabilir. Asla kendinize şunu sormayı unutmayın; “benim bir söylentiyi dolaşıma sokacak gücüm var mı?” Eğer küçük yatırımcı olarak sizin bir söylentiyi dolaşıma sokacak gücünüz yoksa, sesiniz borsanın gerçeklerine dayanarak yaptığınız analizlerde yükselmelidir.

Agatha Christie bir kitabında söylentiyi, yok edilmesi neredeyse imkânsız olan dokuz başlı Hydra Ejderine benzetmiştir çünkü kesilen her başın yerine iki tane baş çıkmaktadır. Nasıl ki; Prester John efsanesindeki boşluklar tüccarlar ve elçiler tarafından destansı şiirler ve İncil alıntılarıyla doldurulmuş ve ortaya yenilmez, oldukça kuvvetli krallığa sahip, efsanevi bir Kral çıkmışsa piyasalarda da ortaya çıkan söylentilerin boşlukları birçok kişi tarafından doldurulmaktadır. Bunun sonucunda ise piyasada yatırımcılar tarafından asla değer kaybetmeyecek ya da asla yükselemeyecek hisseler türer. Unutmayın ki Titanic için de asla batmaz deniliyordu.
“Bu oyunda kazanmak isteyenin sabrı ve parası olmalıdır. Çünkü fiyatların hareketsiz kaldığı ve söylentilerin gerçeğe dayandığı anlar çok azdır.” (Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar ve Kalabalığın Çılgınlığı)

Cemre,

Kaynaklar
Kimmel,A. “Rumors and the Financial Marketplace”
McAndrew, F. Bell,E. Garcia,C.: “Who Do We Tell and Whom Do We Tell On? Gossip as a
Strategy for Status Enhancement”
https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2020/05/08/soylenti-ekonomisi-soylentiler-nasil-bulasir-ve-nasil-etkili-olur
https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2019/05/01/filipinlerde-bir-kasabada-dedikodu-yasaklandi
https://gorgondergisi.com/antik-yunanda-dedikodu-gucsuzlerin-kullandigi-guclu-bir-silahti/
https://teyit.org/arastirma-eger-bir-soylenti-varsa-ona-inanan-da-vardir

YASAL UYARI

Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.


YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.