DOLAR 32,584
EURO 34,7686
ALTIN 2506,118
BIST 9693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Bilinçaltı ile pandemiyi yönetmek!

Salonun ortasında onu gördüğüm an çok şaşırmıştım. 2020’nin beklenmeyen yorucu birçok olayla dolu olduğunu farkındaydım, ama bu son nokta olmalıydı.

Kıvrılarak hareketlerini sürdürmeye çalışan ince uzun şeye bakıyordum. Beynim geçmiş anıları bellek kayıtlarında tarayarak ayaklarımın ucundaki halkalı yeşilimsi şeye bir benzerlik bulmaya çalışıyordu. Acaba, ağacımsı bitkilerin yapraklarından birini evdeki iki küçük şeytan koparmış olabilir miydi?

Gözlerim tüylü bıdıkları aradı, ikisi de şaşkın ifadelerle bana bakıyordu. Kedilerimden bembeyaz ve daha çevik olanı hemen yanıma geldi ve o yerdeki uzun yeşilimsi şeye patisini dayadı.
İşte o an korkunçtu, çünkü o şey hareket etmeye başlamıştı! Beynim ne olduğu konusunda tanım bulamıyordu, çok zorlayıcı idi. Sonunda bir tanım buldu, en son gördüğüm yaratık, derin sular gibi filmlerdeki insanların içine giren o uzaylı yaratıklara benziyordu.

Bu beni korkutmamıştı, bir yere oturtmak daha da rahatlamıştı, beynim ona nasıl “Merhaba” diyebileceğini, “Selam, ben dünyalı” konuşmasını nasıl yapacağını planlamaya çalışmaya çoktan başlamıştı bile.

Yepyeni bir uyarana karşı yeni bir şey yaptığını düşünen beynim aslında taramalarda uzaylılarla bağlı bulduğu karikatürlerdeki kareyi seçmişti. Ee, ne de olsa yaratık filmlerindeki bir anda insanın içine giren ve onu parçalamaya başlayan uzaylılarla ilgili kareyi seçmesi çok daha huzursuz edici gözükeceğinden, korkusunu da yönetebilmek adına zihnimin bu tercihi yapması tahmin edilebilir bir şeydi. İlkel anlamdaki çığlık atıp uzaklaşma kısımlarını anlamaya çalışırken çoktan kaçırmıştım.

Beyaz kedi patisi yerde kıpırdanan şeyin üzerinde ne yapması gerektiği ile ilgili komut bekler gibi gözümün içine bakmaya devam ediyordu. O esnada kapı açıldı ve içeri giren yardımcım sahneyi görür görmez “Aa kertenkele kuyruğu” diye seslendi. Beynim bu yeni bilgi karşılığında yine her şeyi taramaya başladı, 11. Kattayım şehrin ortasında bir kertenkele buraya nasıl gelebilir? Bunları sorgularken daha büyük bir soru bedenimi kapladı. Kuyruğu burada ise kertenkele neredeydi. Korkma kısımlarını yine geciktirerek olanlara anlam vermeye çalışıyordum.

Zor ve tedirgin bir geceden sonra bile hala gözlerim kedilerin her hareketinde kertenkeleye dair bir şeyler ararken bedenim kaçmak için pozisyon alıyordu. İçimden keşke uzaylı yaratık olsaydı, en azından pozitif veya negatif duygular arasından seçmek için olasılıklarım olurdu diye düşünüyordu.

Günün ortasında mutfaktan salona döndüğümde yine avcı olan kedim, o kısmı da şaşırtıcı sokak kedimin değil de, asıl cins ve bembeyaz olan kedimin avcı olması ama o da başka bir yazının konusu, patisinin altında katılaşmış bir şey tutuyordu. Yaklaştığımda patisinin altındakinin kuyruğu olmayan kertenkele olduğunu anladım. Sorun çözülmüştü bilinmeyen artık bilinir hale gelmişti. Rahatlamanın verdiği neşe ile kedime beni koruduğu için ödül maması verdim.

Sonraki hafta şehir dışından eve döndüğümde kapıyı açar açmaz sokak kapısına doğru tüyler uçuştu. Dehşetle salonun kapısını açtığımızda avcı kedimin küçük bir serçeyi yakalayıp sahibi için patisinin altında beklettiğini gördüm. Şehir merkezi için bu kadarı da fazlaydı. İçim burkuldu, çok üzüldüm ama ona nasıl kızabilirdim ki? Sonuçta dışarıdan gelen her şeyi yakaladığında mutlu olacağımı söylemiştim. Kedim de anladığı şekilde mutlu olacağımı düşündüğü şeyi yapmıştı.

Biraz uzun bir yazı oldu ama işte bilinçaltımız da tam bu şekilde hareket ediyor. Kedimin “Dışarıdan gelen her küçük canlıyı yakala, öldür” komutunda olduğu gibi o anda olumlu hissedilen davranış içeriğini nasıl tanımlarsa sonraki adımlarda sorgulamadan onu gerçekleştirmek üzerine hareket ediyor. Ya da benim beynimin yaptığı gibi daha önceki tanımlarında bir kayıt bulamayınca benzer nesne ile gündelik hayatta daha çok uzaylı filmlerinde karşılaştığı için kertenkele kuyruğunu olasılıklara bile koymayıp gördüğü nesneyi uzaylı yaratık olarak tanımlamayı daha kabul edilebilir buluyor.

Onunla da kalmıyor uzaylı yaratık olarak tanımladıktan sonra onun tarafından yenebilecek olmak veya iletişim kurmak için gelmiş olması arasında mutlu olacağı sonu seçiyor. Çünkü benim zihnim merhaba dünyalı diye başlayan karikatürlerle ilgili hep gülümsediğime dair kayıt tuttu.
Dışarıdan izleyen zihnim ise şaşkın, belki izlediğim bir film olsaydı filmin kahramanına yanlış seçimlerinden dolayı sürekli söyleniyor olacaktım. Belki bu yazıyı okurken çoğunuzun zihninden bir sürü alternatif davranış geçti.

Alex Miller

“Çocukluğumuz bedenlerimizde saklıdır.” demiş. Kesinlikle katılıyorum, eğer sizler daha önce kertenkele kuyruğuyla kertenkele olmadan karşılaştıysanız benden çok daha hızlı anılarınızda ona erişecek ve uzaylı yaratık gibi anlamsız bir seçime gitmeyecektiniz. Ama benim için uzaylı yaratık çok daha yakın benzerlik taşıyan bir anıydı. Diğer yandan kedimin beyni de benim beynim de aslında istenilen sonuçtan çok uzak olsa da olumlu ve mutlu son olarak düşündüğü davranışları gerçekleştirmeyi tercih etmişti.

Şu anda içinde bulunduğumuz Pandemi bizim için anlaması zor bir kavram. Anılarımızda taradığımızda bize yol gösterecek, güvenli hissettirtecek kayıtları bulamıyoruz. Bulamayınca da beyin kendince doğrular, kendince mutlu son olarak nitelendirebileceği davranışlar yaratıyor.

Maalesef çoğu dış gerçeklikte belki de sonradan dönüp baktığımızda uygun seçimler arasında çok daha alt sıralarda yer alan davranışlar. Çoğumuz ne yapacağını bulamadıkça Pandemi gerçekliğinde ya hiç hastalanmayacağını düşünerek sıyrılmaya çalışıyor ya da bir düğün, toplantı gibi bir etkinlik gerektiğinde eski bellek kayıtlarından “Düğün böyle olur, düğünsüz evlilik olmaz” gibi seçeneklerden eski anı kayıtlarını kullanıyor.

Yeni ve bilinmeyen bir zamanın ortasındayız. Tek seçeneğimiz yeniyi yeniyle aşmak. Eski bellek kayıtlarından panikle bizi mutlu edeceğine düşündüklerimize değil, gerçek farkındalıkla, anda hatta tam şu anda olarak dış gerçekliği de hesaba katarak yeni ve bilinmeyen düşüncelere açık olarak bu fırtınayı aşabiliriz.

Bernie Siegel geçen bir konuşmasında, insan zihninin beden ile ilişkisini tanımlarken şöyle dedi:

” Ölmek zor değil, çok mutsuz kalkarsanız, bedeniniz bakıyor ve ölmek mi istiyorsun, seni o kadar çok seviyorum ki senin için elimden geleni yapacağım, senin ölmene yardım edeceğim diyor ve bedeniniz ölmenize yardım etmek için elinden geleni yapıyor”. Oldukça düşündürücü, değil mi?
Aldığım en sık sorulardan biri hasta olmayacağıma inanırsam pandemide hasta olmadan durabilir miyiz? Evet, belki… Bu beyninizdeki anıların nelerle dolu olduğunu, mutlu sonları nelerle tanımladığına bağlı!

Bu soruyu soran herkese sorduğumu size de soruyorum, kendinizi gerçekten yaşatabilecek ve mutlu olmayı seçecek kadar seviyor musunuz?


YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.