DOLAR 32,5928
EURO 34,8754
ALTIN 2504,831
BIST 9673,05
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

İş hayatında çalışan ve işverenin sınavı!

28.10.2019
A+
A-

İnsan kaynakları ile ilgili olarak okuduğum dokümanların çok azına ikna olabiliyorum. Bu konunun uzmanı mıyım? Kesinlikle hayır. Ancak, insan kaynakları alanının bir parçasıyım.

Bir çalışanın, bir işverenim, bir yöneticiyim, bir yönetilenim… Perspektifi değiştirmeye çalışıyorum, baktığım yer yanlış herhalde deyip, yeniden deniyorum ama yok, olmuyor. Sonunda şu sonuca varıyorum: ‘Sanıyorum bilimin en son açıklayabileceği şey insan olacak. İşin içine , projenin içine çalışan değil ‘insan’ dahil edilmedikçe ve psikoloji bilimi insana dair her konunun içine dahil edilmedikçe, çok yazılıp çizilecek, çok yapılıp bozulacak. Ancak işin içinden çıkılamayacak.’

Bir arkadaşımla sohbetteyiz. Kendisi bir kamu kurumu çalışanı ve birçok gencin olmak isteyeceği bir pozisyonda. Oldukça zeki ve hırslı bir genç.

–       Yetmiyor. diyor. Yapmak istediklerimi yapamıyorum. Hem zaten çok kızıyorum, kazandığımız para da para değil.

Aklımdan, bir saat kadar önce bir yönetici ile yaptığım görüşmede konuşulanlar geçmeye başlıyor:

–       Bu gençler bizim gibi değil. Tüm bildikleri para, varsa yoksa para! İşe girecek, önce maaşı soruyor. Sen ne yaptın? Ne değer kattın? Ne verdin de ne alacaksın?

Kafamda eşleşmeler devam ederken, bir yandan da dinliyorum.

–       Çalışınca bir farkı olsa, neler yapar insan. Okuduğum okula bakıyorum, yaptıklarıma, sonuçlarına, kazandığım sınavlara… E kazanmayan da bir işte, hiç bir şey yapmayan da aynı değerde.

Bu noktada kafamdaki tünelde, ışık beliriyor ve işte çıkıştayım:

–       Performansına göre hak etmen gereken maaş bu olsaydı ne düşünürdün peki? diye soruyorum.

–       O zaman, daha çok çalışmalıyım diye düşünürdüm.

Güzel cevap. Hatta harika cevap. Bu genç performans odaklı bir insan. Performans kriterleri net olarak belirlenmiş, performansa dayalı bir yönetim biçimi hakim bir işte mükemmel uyumla ve huzurla çalışabilir büyük ihtimalle. ‘İstediklerimi yapamıyorum’ diyor. Çünkü zihni, sistem kurma odaklı çalışıyor, düzeltme ve iyileşme üzerine odaklanıyor. Ancak, bir kamu kurumunda, öyle, ‘olmamış bu hadi daha iyisini yapalım’ deyince değiştiremiyorsun bir şeyleri. Bırak değiştirmeyi, kıpırdatamayabiliyorsun bile.

1Başka bir sohbette bir avukat bayan ile şöyle bir konuşma yapıyoruz:

–       Bir avukatlık bürom vardı. Bunun harika bir şey olduğunu düşünüyordum, iş yerini açmadan önce. Sonra, gördüm ki, tek başına oradan oraya koşturduğun anlamsız bir hayat. Şimdi kurumsal bir şirketteyim. Ohh be! Dünya varmış! Diyorum.

–       Hımm… o zaman siz, büyük yapılar içinde kendini mutlu hisseden, aidiyet duygusu yüksek, ekip çalışmasını seven, belirsizlikten hoşlanmayan bir insansınız.

–       Kesinlikle, buranın parçası olmak bile bana kendimi iyi hissettiriyor.

Peki, şimdi, ilk örnekteki genç, başarısız ya da yöneticinin söylediği gibi gözünü para hırsı bürümüş bir insan mı? Kesinlik hayır. Bu genç ile örnekteki yönetici bir araya gelseydi arada nasıl bir çatışma ortamı çıkardı acaba? Peki yönetici hatalı mıydı? Kesinlikle hayır. O, değer odaklıydı sadece. Onun zihni, değer üretmek odaklı çalışıyordu. Hayatındaki ve davranışlarındaki birçok iz de zaten bunu kanıtlıyordu. Avukat bayan peki? O başarısız mıydı? Kendi bürosunda çalışarak, kurumsal hayatta kazandığının çok daha fazlasını kazanan, üstelik bağımsız çalışma imkanına sahip onlarca insan var. Kendisi de kurumsal hayata geçmeden önceki durumu için bunu teyit ediyordu zaten. Başarısız değildi, bu hayat ona uygun değildi sadece, fark etmişti ve bir karar vermişti.

Peki ben? 🙂 Ben, vaktinin çoğunu teori üzerinde düşünerek geçiren, teoriyi hayata geçirecek uygulama ortamları arayan, bulamazsa oldurmaya ve yaratmaya çalışan bir insanım. İş hayatına bankacılık sektöründe başladım, bir şubede gişe görevlisi olarak. Zannediyorum, kendi özelliklerimi düşündüğümde, yapabileceğim en kötü tercihti. Tabi ki o zaman farkında değildim. Her gün defalarca kez aynı şeyleri yapıyordum. Hiçbir değişiklik olmaksızın. Üstelik, tam zamanlı olarak yerimden kalkmadan. Zihnim, benimle oyun oynuyordu. Alt tarafta aynı işi nasıl daha hızlı yapabilirim diye düşünüyor olmalı ki; ‘Önce parayı alsam, makine sayarken, kimlik fotokopisini çeksem, fotokopinin bir yüzü geçene kadar hesap numarasını girerim…’’ Olmadı başka türlü, olmadı başka türlü… -zihin bununla meşgulken hata yapmamak mümkün mü?- Kısa bir süre sonra, pazarlama servisine geçtim. Satış pazarlama kitapları okumaya başladım. Akşam okuyup, sabah deneme yapıyordum. Kendi denediğim yetmiyor gibi, ekip arkadaşıma da ‘’Şimdi şöyle bir satış kapatma hikayesi okudum, ben şunu söyleyeceğim, sonra sen şunu, sonra şöyle yapıyoruz…’’ O zamanlar farkında değildim sebebinin ama içimden bir ses ‘burası değil, bu değil’ diyordu sürekli ve 3 yıl kadar sonra istifa ettim.

Başarısız mıydım? Tabi ki hayır. – Yöneticime sorsak başka şeyler söyleyebilirdi belki, kim bilir? – Sonrasında, kendimi içinde iyi hissedeceğim, birçok farklı alan buldum. Teoriler okudum, teoriler kurdum, modeller oluşturdum, sistemlere dönüştürdüm. En azından bunlar için kendime çok sayıda fırsat yarattım. Mesela, muhasebe servisinde çalışıyor olsaydım, eğer bir de yanlışlıkla yönetici falan olsaydım; Sanıyorum benimle kimse çalışamazdı, yöneticilerim bile. Daha iyisi olabilirse düzelmeli ikazı verir çünkü zihnim. Değiştir, değiştir, daha iyisi olabilir… Ancak muhasebe gibi kati kural ve disiplinleri olan bir iş bunu kabul etmez tabi ki.

2Tüm bunların kökeni ne başarı ne de başarısızlık. Tabi ki başarının da başarısızlığında sebepleri var. Ancak bunların tamamı pek de öyle genel geçer kurallardan oluşmuyor. Az önce bir makalede, yetenekli personelin seçiminde kullanılan şöyle bir kural okudum:

‘‘Koşullar ne olursa olsun başarı gösterirler. Her kültür ve çevrede bu başarıyı yakalarlar.’’

Ve… Aslında yetenek yönetimi ile ilgili bambaşka bir konuda yazmak varken aklımda, yönümü değiştirdim, bu yazı çıktı bugüne.

Her durumda doğru olan bir kural maalesef yok. Hele ki insan için, insanın yönetimi için. Yetenek yönetimine niyetlenmişken, son cümleyi buraya bağlayalım o zaman; yetenek yönetimi, hasbel kadar doğru pozisyonda olup başarılı ve yetenekli insanların yakalanması değil, olmamalı. Teorisyenlerin bir kısmı bunu savunuyor, doğru. Bu teori belki işverenlerin de daha fazla hoşuna gidiyor. Ancak, dünya değişiyor ve teoriler değişiyor. Yetenek yönetimi, kurum içinde yeteneğin, doğru yerde, doğru şekilde kullanılması, potansiyelin açığa çıkarılması ve geliştirilmesi işini de kapsıyor, ki; kesinlikle kapsamalı. İşveren için uzun vadede kazanımı daha yüksek olan teori aslında bu.


YORUMLAR

Solve : *
42 ⁄ 21 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.