DOLAR 32,3695
EURO 34,9457
ALTIN 2325,441
BIST 9104
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Sucu çocuk

Sene 1995.  15 yaşında lise öğrenciydim. Yeni aldığım gitarımda Garanti Bankası’nın “Sucu Çocuk” reklam filminin müziğini çıkartmaya çalışıyordum. Reklamda ne anlatıldığı ile en ufak ilgim yoktu, hayatı henüz “baba parasıyla” yaşıyordum.

Yıllar geçti, bankacı oldum. Çalıştığım bankanın en büyük rakibi olan Garanti Bankası’nın neyi, nasıl ve neden yaptığını bilmek istiyordum.

Youtube’dan eski reklamları izlemeye başladığımda en çok izlenen reklamın yine “Sucu Çocuk” olduğunu gördüm. Bu bir tesadüf olmazdı.
“Sucu Çocuk” reklamı için üç büyük isim (Serdar Erener, Ali Taran, Melih Kibar) bir araya gelmişti. NLP üzerinden izleyicinin kimlik sistemlerine mesajı en sert haliyle gönderiyorlardı. Görsel, işitsel ve dokunsal olmak üzere tanımlanan bu kimlik sistemleri, pazarlama ve reklam dünyasının en büyük silahı olarak karşımıza çıkıyordu.

– Su! Soğuk su! Suuu! Soğuk isteyen var mı?
– Ver bakalım bir su… Al parayı.
– Teşekkürler 

Bu sözler ve arka plandaki müzik, reklamı bir anda 2:02’lik bir kısa filme çevirmiş, Sezercik ve Küçük Emrah ile büyüyen yetişkinleri ekrana zımbalamıştı. Bir banka reklamı ruhumuza dokunmuş, içimizdeki şefkat ve merhamet tarafımıza adeta bomba atmıştı.
Bir reklam, ne olmuştu da bizleri bu kadar derinden etkilemişti?

Sucu Çocuk Mertcan…

sucu çocuk 2

İçme suyu doldurmak için Gönen stadının arkasında, Esnaf Kefalet Kooperatifi’nin bulunduğu noktadaki çeşmeye gittim. Arabadan inip, bidonları çeşmeye taşırken bir çocuk yanıma gelip “Merhaba” dedi ve bidonları taşımama, su doldurmama yardım etmeye başladı. Diğer kişilere de canla başla yardım ettiğini gördüm. Mertcan, su doldurmaya gelen herkesi saygıyla karşılayıp su bidonlarını doldurmaya ve taşımaya yardımcı oluyordu.

Bir boşluğunu yakaladığımda Mertcan’a “Nasılsın?” dedim. Bu sihirli kelime, Mertcan’ı tanımama ve bu yazının yazılmasına vesile oldu.
Babasının cezaevinden yeni çıktığını, iş bulamadığı için gündelik tarım işçisi olarak çalıştığını, annesinin dört yaşındaki kız kardeşiyle tüm gün gezerek karton topladığını, ağabeyinin inşaatlarda çalıştığını anlattı bana.

Bandırma’da kiralar yüksek olduğu için ailece Gönen’e gelmişler. Şu an evleri yok. Ailece gündelik pansiyonlarda kalıyorlar ve her yeni güne o gün ki pansiyon kirasını kazanmak için başlıyorlar. Ailesinin imkanları sınırlı olduğu için çalışmak zorunda olduğunu, yaz boyunca hiçbir yerde iş bulamadığını, tesadüf eseri su doldurmaya gelen birine yardım ettiği sırada aldığı ilk bahşişle bu işi yapmaya başladığını… Mertcan anlattı ben dinledim.

Dinlerken kimi yerde gözyaşlarımı tutmaya çalıştım, boğazım düğümlendi. Mertcan, anlattıkça yaşadığım toplumu tekrar tekrar süzgeçten geçirdim.

20 dakika süren sohbetimiz süresince, su doldurmaya gelen başka bir kadın 10 TL, su doldurmaya gelen kavuncu bahşiş olarak kavun verdi. İnsanlar Mertcan’ı kısa sürede tanımışlar, her gelen az da olsa bir bahşiş verip teşekkür ediyordu.

Mertcan, hayalleri olan, okumak isteyen bir evladımız. Öğretmen olmak istediğini, bunun için çok çalışması gerektiğini söyledi.

Çam ağacının dalına asılı kumanyasında ekmek ve bir parça peynir vardı. Ağacın altında ise (Gönen doğumlu olan) Ömer Seyfettin’in hikaye kitapları duruyordu. Su doldurma işinden kalan zamanlarında kitap okuduğundan, çok çalışırsa bir gün öğretmen olabileceğinden bahsetti.
İşimiz bittiğinde beni arabama kadar da yolcu eden bu koca yürekli çocuk verdiğim bahşişi fazla bulup almaktan çekindi. Oysa “Abi ben bunu alacak kadar bir şey yapmadım” demesi bile bu bunu hak ettiğini gösteriyordu.

25 yıl önce bir bankanın reklamına konu olan, “Sucu Çocuk” bugün benim karşıma Gönen’de çıktı. Reklam değildi, gerçekti. İdealleri olan, okumak isteyen, ailesi için çalışan nice çocuktan sadece biriydi Mertcan. Yolları açık, şansları bol olsun. Mertcan, Ali, Ayşe, Hüseyin, Zehra… Hepsi ülkemizin yarınıdır, geleceğidir.

Kararlık, azim, cesaret, çalışkanlık, başarı gibi birçok kavramı kafamda yeniden şekillendiren bu kısacık sohbet, hayatımın en anlamlı zamanlarından biri olarak hafızamda yer etti.

Saygılarımla,
Uğur Durak
Profesyonel Koç
www.hedeftutulmasi.com
ugur.durak@hedeftutulmasi.com
Youtube: Hedef Tutulması
Instagram: ugurdurakofficial

Dipnot:
1995 yılında Garanti Bankasının sermaye büyüklüğünü anlatan ve reklam seslendirmesinde öne çıkardığı konu : “Daha iyi hizmet daha çok müşteri demektir. Daha çok müşteri daha çok kazanç demektir. Daha çok kazanç hizmet kalitesine daha çok yatırım demektir. Hizmet kalitesine yatırım daha da iyi hizmet demektir. Daha da iyi hizmet daha da çok müşteri demektir.”
Reklam o kadar başarılı oldu ki “Sucu Çoçuk” reklamı banka reklamının da önüne geçti.


YORUMLAR

Solve : *
25 + 21 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.