DOLAR 32,3272
EURO 35,0726
ALTIN 2300,214
BIST 9051,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Selin Kılıç röportajı: Sinan Pekşen ile soru cevap

SİNAN PEKŞEN

Değişim Ustaları Kurucu Ortak | Üniversite Öğretim Görevlisi | İK Danışmanı

  • Sinan Pekşen’in yolculuğu nasıl başladı, gelecek hedeflerinizin neresindesiniz?

İnsan bir kez annesinden bir kez de kendinden doğarmış. Nerede, ne zaman, hangi topluma ve hangi coğrafyaya doğacağınızı seçemezsiniz ama kendinizden doğacağınız şartları siz belirleyebilirsiniz. Bu anlamıyla yolculuğum ilkokul yıllarımda başladı demek yanlış olmaz.

Doğaya, yaşama, var olana ilgim çocukken bile açlık seviyesindeydi. Zamanla doğaya olan bu ilgim önce topluma sonra bireye ve en sonunca bir tikellik olarak “insana” odaklandı.

Var oluşun başından bu yana insan tarafından üretilen “düşünsel miras” henüz hala tam olarak keşfedilmemiş, dipsiz derin volkanik kuyuları, sonsuz gölleri, binlerce yıldan sonra şimdi bile taze ve lezzetli sularıyla kıvrak nehirleri, cadılı ve perili ormanları, satirlerle dolu dağları ve bembeyaz pamuktan karlı zirveleriyle büyülü ve devasa bir kıta gibi arkamızda duruyor ve ben sınırlı zamanımla giderek unutulan bu farklı evrene, insana doğru yolculuğumun hep başındaymışım gibi hissediyorum.

Sanırım yolculuğun doğasında hep çırak kalmak var. Hep çırak kalacaksın ki bu Dünya’nın yaşamına nokta koymayasın, hep virgülle devam edebilesin. Unutmayalım ki bugünün kahramanları yarının hainlerine dönüşebiliyor bu hayatta.

Nokta koymak yolculuğu bitirmek, put yaratmak, dogma inşa etmek demektir. Tüm dogmalar gün gelir size ihanet eder. Çünkü yaşam akar yerinde durmaz ve yeni olanın belirsizliği siz de dahil olmak üzere herşeyin ve herkesin değişmesini zorunlu kılar. Öyleyse virgül iyidir. Noktanın kesinliği bir süre için bizi rahatlatsa bile durmamak devam etmek gerekir ki yaşamın durduğuna tanık olan kimseye rastlamadım henüz…

  • Yurtiçi ve yurtdışında aldığınız eğitimleri , uzun zaman profesyonel hayat tecrübenizi , çift yönlü akademik hayatınızı ve Değişim Ustaları çalışmalarınızı düşündüğümüzde size en heyecan veren deneyiminizi sorsam , aklınıza ne gelir ?

TED Ankara Kolejini bitirdikten sonra çocukluktan beri tutkum olan uçaklara daha yakın olabilmek için ODTÜ Havacılık Mühendisliği’ne girdim. Büyük bir keyifle okudum. Lisans biter bitmez aynı bölümde yüksek lisansa başladım.

Bir yandan Türk Havacılık ve Uzay Sanayi’nde Tasarım ve Geliştirme Bölümünde Proje Lideri olarak çalışıyor diğer yandan yüksek lisansıma devam ediyordum. Mühendislik öğreniminin bana çok şey kattığını ifade etmeliyim.

Hayranı olduğum doğanın kanunlarını, işleyişini, yani doğanın doğasını bilmek büyük bir zevkt ve ayrıcalıktı benim için. Doğa insana sonsuz dersler veren bir kitaptı ve öğrenmenin sonu yoktu. Ancak iş hayatına geçişle birlikte insan dediğimiz canlının kurduğu ilişkilerin, doğanın kendindeliği kadar keşfedilmeye değer bir olgu olduğunu fark ettim.

Mitoloji, felsefe, tarih ve sosyoloji gibi uzmanlık alanları benim için fethedilecek yeni ülkelerdi ve mühendislik yüksek lisansımı tamamladıktan hemen sonra başladığım mühendislik doktora programını bırakarak İstanbul’a taşındım.

Petrol Ofisi’nin özelleştirilmesinin hemen ardından, yaklaşık 4-5 yıl kadar Teknik Satış Saha Müdürü olarak çalıştım. Satış benim için yeni bir şeydi ve açıkçası hiç bir zaman kanım kaynamadı. Ancak bu yıllarda Maine Üniversitesinin MBA programına katılma ve bitirme şansım oldu.

O zamanlar pek bir moda olduğu üzere mühendislik sonrası MBA yapmak iş yaşamında farklı bakış açıları kazanmak ve içinde bulunduğumuz global ekonomik sistemlerde başarılı olabilmek adına sistemin nasıl işlediğini anlayabilmek için gerçekten faydalı oldu.

Sanırım 2006 yılıydı, global seviyede dünyanın en büyük insan kaynakları danışmanlık firması Adecco’dan yeni açılacak şubelerinin yöneticiliği için heyecan veren bir teklif geldi ve ben artık geri dönülmez biçimde “insan” odaklı yolculuğuma çıkmış oldum.

Profesyonel anlamda 2017 yılında kurmuş olduğum kendi şirketimle yola çıkmadan hemen öncesine dek yine global bir dev olan Randstad Türkiye İnsan Kaynakları danışmanlık organizasyonun Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktaydım.

Son üç yıldır ise Değişim Ustaları ile kurumsal ve bireysel eğitim ve gelişim projeleri üretiyor, her geçen gün daha çok insana dokunabilmenin hazzını yaşıyorum. Öte yandan öğrenmeye ve öğrendiklerimi paylaşmaya karşı açlığım hiç bitmediği için Maltepe Üniversitesinde Felsefe Bölümünde doktora programında öğrencilik yaşamıma devam ediyor, aynı üniversitenin Uçak Teknolojileri Bölümünde ise dersler veriyorum.

Okuyucularınıza belki biraz tuhaf gelebilir ama benim gibi bu dünyanın şahidi olmaktan bu kadar büyük keyif duyan biri için, benim için en heyecan verici deneyimim, iş yaşamımda değil özel yaşamımda gerçekleşti. Bu dünyaya yeni bir yaşam hediye edebilmenin ortaklığı ve onun büyüyüp geliştiğini, kendi halinde sıradan bir canlıdan “kendinde bir varlığa” yani “kişiye” dönüştüğünü görebilmek şüphe yok ki en heyecan verici deneyimimdir. Kızımın varlığına sebep olmak ve onun bireye dönüşmesine şahit olmak bambaşka bir duygu gerçekten.

  • Sizin için, öğretirken öğrenen, ifadesini kullanabilir miyim ? Biraz akademisyen kimliğinizden ve devam eden eğitim hayatınızdan konuşalım isterim. Engin bilgilerinizin felsefi boyutunu sorabilir miyim?

Jackson Brown’un önemli bir tespiti vardır: “En iyi, kendisi de öğrenme sürecinde olan insanlardan öğrenilir” der. Yaptığım işi çok seviyorum. Öğrenmeyi ve öğrendiklerimi paylaşmayı ömrümün sonuna dek bırakmayacakmışım gibi düşünüyorum.

Sokrates’in söylediği gibi “Sorgulanmamış bir yaşam, yaşanmaya değmez.” Bu iki cümle benim için kutsal kitap gibi. Sürekli bir sorgulama ve düşünme etkinliği insanın sahip olabileceği tek gerçek değer gibi geliyor bana. Ancak Hannah Arendt’in işaret ettiği çok önemli bir başka unsuru da unutmamak lazım.

Sadece düşünmek yetmez, pazar yerine çıkıp, düşündüklerini paylaşmak, böylece yeni ve üstünde hiç yürünmemiş yeni yollara çıkmak, için harekete geçmek gerekir. Düşünmek kadar çaba ve emek de insanlaşma yolculuğumuzun olmazsa olmazlarıdır kanımca.

Açıkcası engin bilgiye sahip olduğum kanısında değilim. Tam tersine bireyin sınırlarını fark ettikçe, hele bir de zaman dediğimiz mistik usturanın varlığı öğrenme ve bilgiye sahip olma konusunda ne kadar kısıtlı imkanlarımız olduğu gerçeğini yüzüme vuruyor.

Milyarlarca yıllık var oluşun bilgisine ulaşmak bireyin bir ömürlük olanakları ile pek de mümkün değil, ama asıl olan da bu sanki. Hani bir söz vardır her tanrı ölümsüz bir insan, her insan ise ölümlü bir tanrıdır diye.

Öyleyse tanrılaşmak yani ölümsüzlüğü bir ömre sığdırabilmenin tek yolu: “var oluşun” bilgisine ulaşmak ve bu yolla geleceğe şekil verebilmektir. Benim yaşam anlayışımı, bilgiye bakış açımı şekillendiren işte bu düşüncedir. Bundan gayrı her şey gelir ve geçer. Yolculukta ara duraklar sonsuz, yolculuğun kendisi bir tanedir. Bana göre yolculuk Nietzsche’nin işaret ettiği yeni levhalara yeni değerler yazabilmenin mümkün olan tek yöntemidir.

  • ‘Eğitim deneyimdir, geriye kalan herşey ise sadece bilgi!’ sözüyle özdeşleştirdiğiniz ‘DEĞİŞİM USTALARI’ hem bireysel hem de kurumsal alanda gelişim çözümleri sunuyor. Yolu DEĞİŞİM USTALARI ile keşisen birey ya da kurumlar nasıl bir deneyim yaşıyorlar?

Eğitimin deneyim olduğuna ilişkin bu söz aslen Albert Einstein’a aittir. Davranış değişikliğine neden olan salt bilgi değildir.

Davranışlarımıza yön veren önceki deneyimlerimizdir çoğu kez. Bilginin özündeki ana fikri kendi malın haline getirmenin tek yolu o bilginin yönettiği etki alanını deneyimlemektir diye düşünüyorum. Diğer bir deyişle düşünsel alandan çıkıp fizik alanına geçmek ve bu alandaki etkileşimlerimizin sonucu beş duyumuzun bize gönderdiği sinyalleri düşünsel alandaki bilgileri yeniden inşa etmek için kullanmak…

Deneyim dediğiniz başka nedir ki? Böylece insan yeni şeyler öğrenebilir. Söylem kuvvetli bir araçtır ama deneyim daha kuvvetlidir. Deneyim sadece daha iyi öğrenmemize neden olmaz, aynı zamanda daha doğru kavramamızı da sağlar. Klasiktir, bilirsiniz: teori ile pratik aynı değildir çoğu zaman. Aslında böyle olması da çok doğaldır.

Pratik, yani akış, yani hayatın doğası (fiziği) sürekli değişirken, teori insan üretimi bir olgu olarak görece statiktir ve bu yönüyle yaşamın pratiği karşısında daha baştan dezavantajlıdır.

Biliyor musunuz, sırf bu yüzden, düşüncelerini, (yaşam hakkındaki teorisini) yaşamın akışı karşısında yenilgiye uğrayacağı aşikar olduğu için yazıya dökerek ölmeye (dogmaya dönüştürmeye) mahkum etmeyi reddeden ve sırf bu yüzden ardında yazılı hiçbir öğreti bırakmayan düşünürler var insanlık tarihinde. Bu şekilde düşünen insanlar için öğrenme bireyseldir ve sadece deneyimle imkanlıdır.

Değişim Ustaları, hem kurumsal hem de bireysel öğrenme süreçlerinde deneyimi ön plana çıkararak eğitim süreçlerini tasarlıyordu.

Pandemi dönemi ile farklı bir dünyaya uyandığımız için deneyime dayalı eğitimlerimize bir süre için ara verdik ama insanın insana dokunabileceği günler geri geldiğinde bu konudaki stratejimizi aynen devam ettireceğiz ve sektörde benzeri olmayan eğitim içerikleri ve deneyime dayalı süreçlerle insanların gelişimine, dönüşümüne ve elbette davranış değişikliklerine uygun zeminlerin yaratılmasını teşvik etmeye çalışacağız.

Pandemi döneminde ise önemli bir strateji değişikliğine giderek, ticari endişelerimizi bir kenara bırakarak sadece daha fazla insana ulaşabilmeyi, moralleri yükseltebilmeyi, yalnız ve çaresiz olmadıklarını göstermeyi hedefledik.

Değişim Ustaları’nın ücretsiz dönüştüren e-muhabbetler | hometalks online seminerler serisi ile de sanırım bunu önemli ölçüde başardık. Aldığımız geibildirimler ve gördüğümüz destek unutulmaz oldu.

Tam bu noktada bu sürecin mükkemmel şekilde yönetilmesine olanak sağlayan ve fedakarca hiç bir ücret talep etmeksizin kendi uzmanlıklarını ve ışıklarını bizlerle paylaşan konuşmacı ve eğitmenlerimize de sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Hepsi harikaydılar.

  • Tüm kimliklerinizi ve bunların başarılı sonuçlarını düşündüğünüzde bu enerji yönetiminin formülü nedir? Sırada hangi projeler var?

Zamanımı yönetmek ve enerjimi yönlendirmek konusunda hala eksikliklerim olduğunu itiraf etmeliyim. Ben hiç bir zaman kısa mesafe koşucusu olmadım. Sanıyorum maraton benim için daha uygun bir alan.

Harekete zor geçen ama geçtiği zaman da sonuç alana dek durmayan biriyim galiba. Mükemmeliyetçi bir tarafım var ve bu beni zaman zaman harekete geçmekten alıkoyuyor. Bu da benim gelişim alanım. İçinde yaşadığımız dünya için artık pek de doğru bir davranış modeli değil.

Hem kişisel olarak hem de Değişim Ustaları adına geleceğe yönelik pek çok proje var zihnimde. Bunlardan bir tanesi Türkiye’nin en büyük sürekli gelişim akademisi haline dönüşmek ve kültür, sanat, bilim ve felsefenin cazibe merkezi olabilmek. Yolu bu alanlardan geçen herkesle el sıkışabilmek, bir kahve içebilmek ve karşılıklı beslenebilmek gibi kişisel tutkum var.

Önümüzdeki dönemde, insanlara yeni beceriler kazandırabilecek, uzun soluklu bir tür okul gibi, meslek edindirebilecek programlar açabilmeyi hedefliyoruz. Örneğin Türkiye’de henüz neredeyse hiç bilinmeyen felsefi danışmanlık mesleğini, yeni çağın paradigmasına uygun yeni becerileri edinebilecekleri yeni öğrenme süreçleri, yeni alternative yöntemleri sunabilmeyi arzu ediyoruz.

  • Teknolojik gelişmelerin doğrultusunda bugün içinde bulunduğumuz dünya hakkında yorumlarınız ve gelecek için öngörüleriniz nelerdir?

Zor soru. Etraf gelecek için kehanette bulunanlardan geçilmiyor. Onlardan biri olmak istemem. Hibrit insan, t insan, bilumum insan tipine göndermeler yapılıp methiyeler düzülüyor. Gelecek hakkında söz söylemenin anlamlı olmadığına inanlardanım.

Hayat kalıplara sığmaz. İnsanlık tarihi, hayatı kalıplara sokmaya çalışıp tarihin çöplüğüne atılanlarla doluyken ne diyebilirim ki? Sadece şunu biliyorum: insanın ayrılmaz bir parçası olduğu doğada dönüşüm diyalektiğin kanunlarına uyar.

Pek çoğumuz için dönüşüm önceleri ve çok uzun bir süre hissedilmez bile. Hani nasıl derler, önce yavaş yavaş sonra birdenbire. İnsan dünyası da böyledir. Değişimin, dönüşümün farkına varmak ayrıcalıklı bir iştir kanımca.

Yığınlar bunun farkına varmakta hep geç kalırlar. Ne zamanki diyalektik sıçrayış bu uzun birikimli sürecin sonunda ortaya çıkar o zaman ahkam kesilmeye başlanır, herkes konuşmaya başlar. Bu bağlamda gelecek geldi demek çok yanlış olmayacaktır.

Şu aralar önüne gelen herkesin değişimden, dönüşümden konuştuğuna bakarsanız diyalektik sıçramanın çoktan gerçekleşmiş olduğu ve tekrar, bir sonraki sıçrayışa kadar hissedilmeyecek ama birikerek ilerleyen lineer bir değişim sürecine girdiğimiz söylenebilir.

Bu süreç muhtemelen on yıllarca sürecek, paradigmanın nedensel zorunluluğu içinde önümüzdeki sıçrayışa dek kimse yeni dünya hakkında endişe etmeyecektir. Düzen çoktan yeni baştan kuruldu. Ta ki bir sonraki eşiğe kadar.

Ancak şunu ifade etmek zorunda hissediyorum kendimi. 16. yy ile başladığı düşünülen moden çağın bittiği ve farklı bir çağa girdiğimiz bence de doğrudur.

Post modern zamanlar olarak ifade edebileceğimiz bu yeni dönemde bireyin değil bireyciliğin, değişimin değil değişim satıcılığının, gerçeğin değil algının kutsanacağı aşikar.

Böylesi bir ortamda yeni çağın insanı direnip gerçeğin peşinden koşmaya devam mı etmeli yoksa “mış gibi” dünyada varlığını sürdürebilmek için kendi varlığına ihanet mi etmeli bilemiyorum.

Simülasyonların gerçeğinden daha fazla ilgi gördüğü bu çağda var olabilmek için gerçekleştirdiğimiz tüm etkinlikler, insanın geleceğine ipotek koymaktan farklı değil kanımca. Şimdi ve burada yaşayabilmek için geleceğin dünyasındaymış gibi yapıyoruz.

Dünya üzerinde yaşayan yedi buçuk milyar insan her nedense bu ultra-süper-hiper teknoloji dünyasında nasıl oluyorda binlerce Afrikalı çocuğun henüz bir yaşına bile gelemeden açlıktan ve hastalıktan öldüğünü sormuyor.

Her nedense şu teknoloji dediğimiz şey gelir dağılımındaki adaletsizliğe, üretmeden para kazanmaya, açlığa, prekaryalığa, global ısınmaya, iklim değişikliklerinden kaynaklı felaketlere, doğal kaynakların korunmasına, diktatörlüklerin tarihe gömülmesine ve belki de en önemlisi hala insanın insan olma çabasının kutsanmamasına çare bulamadı.

  • Son olarak, kendini geliştirmek isteyen takipçilerimiz için önerilerinizi sormak isterim…

Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler adlı kitabından olağanüstü bir alıntı yapmak istiyorum izninizle: ‘…Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.’

Kendini geliştirmek isteyen herkesin önce kendi içlerinde devrim olabilmeyi deneyimlemelerini öneriyorum. Devrim diyalektik sıçrayışın yani uzun seneler süren birikimli, sessiz ve sedasız, gösterişsiz, hissedilmeyen bir akışın yer altındaki gözlerden uzak yolculuğunun sona ermesi ve göğe doğru haykıran bir gayzer gibi yeryüzüne doğma anıdır. Dönüşümün diğer adıdır devrim.

Kendi kendinizin içsel devrimini bile deneyimleyemeyecekseniz, yeryüzüne hiç doğmamışsınız demektir.

 

 

SELİN KILIÇ 10/08/2020


YORUMLAR

Solve : *
26 ⁄ 13 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.