DOLAR 32,3708
EURO 34,9804
ALTIN 2326,113
BIST 9090,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Koltuk, Valentina ve pişme durumu!

09.10.2019
A+
A-

Yazı başlığının Murakami kitapları gibi olmasını istedim çünkü bilmiyorum başladığım bu yazının sizi tatmin eden bir sonu olur mu…

Sanki sonunda küçük adamlar şehri terk edecek ve biz okuyanlar da ne olacağı konusunda hep hayallerimizle baş başa kalacağız.

Aslında konu bir aile büyüğümüzün öldüğü bir dönemde yıllardır çabaladığım pozisyonu elde etmem ile başladı. Artık bir müdürdüm. Yıllardır kariyer hayalleri ile yıkanan beynim için tatmin edici sonuçlar gelmeye başlamıştı hayatta… Didindiğim, uğruna uykusuz kaldığım, mesailerde nefessiz çalıştığım, mobbinge katlandığım, kendimi baltaya sap olacağım diye yorduğum yılların sonunda müdürdüm.

Ne yaptığımı biliyordum ve de iyi yapıyordum kendimce. Ama kimse bana demedi ki:

“Eğer “yönetici “olursan şimdiye kadar işin hakkında öğrendiğin her şey teferruat”.

Birdenbire iş yapandan iş yaptırana dönüşmek gerekiyordu. İstemeyi bilmek, dinamizmi tutturmak, kendi ritminle beraber herkesin motivasyonunu arttırmak, gerekli yerde iktidarın gücünü göstermek… Gelgelelim muhtaç olduğum kudrete ulaşamıyordum. Demlene demlene geçen dört yılın sonunda, özgürlük nidaları eşliğinde yollarımız ayrıldı çalıştığım şirketle…Tüy gibi hafiftim artık. Her gün beni sınayan, zaman zaman oturduğum koltuğun manasızlığını yüzüme çarpan kendi yöneticilerimle ve darmadağın olan şahane egom ile vedalaşmış ve çok da rahatlamıştım.

Artık yapılacaklar listemde hep denemek istediğim ve ötelediğim denemelere başlama zamanıydı. Yıllardır hayalini kurduğum binicilik dersi ile başlamaya karar verdim hazır bu kadar boş zamanım varken.

İlk gün fiziksel olarak sınırlarımı oldukça test eden bir deneyimdi. Atın üzerinde dur, atı bacaklarınla sıkma, komutları öğren, ayaklarını üzengilere doğru koy, süratli gitmeye yavaş yavaş kendini hazırla derken ikinci günün beni psikolojik olarak bambaşka bir yere getireceğini bilemezdim.

Muhteşem atım Valentina (14 şubatta doğmuş) verdiğim komutların hiçbirine uymuyordu. Furkan hoca inatla ne istediğimi ata net anlatmam gerektiğini, bu hassas hayvanların tereddüttü derhal anladığını, kararsız kalarak ya da yeterince kararlı olamadığım için atı da yoldan çıkardığımı bana kibarca anlattı.

İlk uyarıları otomatik olarak silen bir tarafım var sanırım ya da anlamaya karşı özel bir direncim. Ama o dersin sonunda artık kaçacak yer kalmamıştı. Evet ben net değildim. Ne istediğimi bilmediğim gibi karmaşık yönergelerle Valentina’yı da huzursuz ediyordum.

Birkaç gün sanırım sadece bunu düşündüm. İçimdeki gücü bulmak ve net olmak… Oturduğum koltuğa da kendimi hazırlamamıştım ki. Kimse bana beni nelerin beklediğini söylemedi, bende yaparım sandım. Ve hep bu eksikliği hissederek koştum durdum neresinden toparlarım acaba diye. Nihayet fark etmenin rahatlığı ama kendi gücünün kullanmayı bilmemenin sıkıntısı arasında şimdi yeni yolumu bulmaya çalışıyorum aslında.

Mevlana’ nın sözüne bir atıfla bitireyim sözlerimi. Hamdım, pişiyorum ama ne zaman yanarım bilmiyorum.

Sevgilerimle


YORUMLAR

Solve : *
14 × 30 =


Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.